23 Eylül 2012 Pazar

BEYOĞLU GÜNCESİ

Bloğu boşladığımın farkındayım ne yaptımsa kızım içindi bu yaz, onun istekleri, yerleşmesi, hazırlıklar, düğünü, balayına yolculanması... Tüm takipçilerimden özür dilerim öncelikle.

Neyse artık beraberiz, günlerden Cumartesi, tek başıma geçirmek istedim. "Altın Eller" sergisini çeşitli arkadaşlar fotoğraflamış benim de görmemi tavsiye edenler olmuş, heyecan içinde gittim Tepebaşı'na. Önceki yıllarda Gezi Parkı'nda konumlanan serginin yerinden hiçbir sanatçı, katılımcı memnun değil. Sanırım biraz sapa kaldı bu yıl lokasyon. Böyle olunca almak istemediğim evde var olan çeşitlerden de aldım, sırf destek olmak amacıyla sanatçılarımıza.

















Mardinli Hasan Usta'nın Şahmeran camaltı'nı yıllardır evime koymak isterdim kısmet bugüneymiş!
Ahşap işçiliği ustası Sakarya'dan Sabri Özşahin amcadan şimşir spatula, yeşil sebzelerimi kesmek için şimşir bıcak aldım. "Bambulara itibar etmeyin onlar suyu çeker mikrop barındırır, şimşire su işlemez ondan antibakteriyeldir, senelerce kullanın" dedi Sabri amca elindeki kaşığı ustaca oyarken.


Bugün sergileme bitiyor bilmem siz uzanabildiniz mi bu güzelim emekçilerin, zanaatkarların yanına? Maraş'tan, Adıyaman'a, Bursa'dan Antakya'ya, Mersin'den Devrek'e soluyabildiniz mi yoğun emeklerini?

Tepebaşı'ndan Galatasaya'a doğru yürüdüm Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi'nde"1800'den Bugüne Romanlar" Sergisi vardı son gününde yakalama mutluluğu ile attım kendimi galeriye. Bir sahafın meslek hayatı boyunca Çingeler ile ilgili topladığı ne varsa bu sergide! Gazete küpürleri, dergiler, romanlarda çocuk kitaplarında Çingeneler, onların yaşamlarını inceleyen araştırma kitapları, plaklar, cd ve kasetler, kartpostallar, notalar, Strauss'un "Çingene Baron" opereti, Carmen... Kapsamlı da bir kitapcığı var serginin yetişemeyenler sanırım galeriden edinebilirler.


1906'da Konkordiya Tiyatrosu yerine yapılan Sant'Antonio Kilisesini ve 1893'de yapılan Aznavur Pasajı'nı sıyırarak gözlerimle geçtim, en sevdiğim yayınevinde, Galatasaray'ın köşesindeki bilgi deposunda buldum kendimi: YKY.  Orhan Veli torbamdaydı  artık, sevdiğim, gün gelince alacağim tüm kitapların yavaşca sayfalarını açtım, okşadım sonra vedalaştım onlarla.

Açıktım mı ne! Ne zamandır Balkan köftesi yemedim. Kendime bir sonbahar sofrası ikram ettim mevsime veda ederken patlıcan kızartma.  Püreli ızgara köfte, yanında acı sos ile Beyoğlu'nun kalabağına karışan kokular arasındaydım artık.


Ben uğramayalı İstanbul Kitapçısı 'nın yeri değişmiş, "İstanbul'un 100 Esnafı" ve "Eski İstanbul Kahvehaneleri" de  katıldı torbaya. 
 Kitapçıda kulağıma Rusca aryalar takıldı, sokağın karşısında kimliğini bilmediğim bir bayan güzel sesiyle şarkı söylüyor, yanındaki bey de akordion ile ona eşlik ediyordu. Yoksa sayıları yok denecek kadar az olan Beyaz Rusların çocuklarından mıydı bu ikili?


Hollanda Konsolosluğu, Paşabahçe Mağazası, Denizler Kitapevi, Annemin yadigarı Kelebek Korse Mağazası, Beyoğlunun renkli sokak aralarını tarayarak geçtim.



Borusan Sanat Galerisi'nde "Revolution-Revelation" Sergisinin renkli tüyleri çekti beni içeri. Sergi Arkın, nam-ı diğer Mercan Dede ile Kanadalı sanatçı Carlito Dalceggio'ya ait." Kendi aydınlanmanı kışkırt, at nefsini ateşe!" diyor kendine romantik asiler olarak adlandıran grup. 5 Ekim'e kadar gezebilirsiniz sergiyi.
Diğer renkli karelerle neşelenirken, Markiz Pastanesi'nin yeni hali pek hüzünlendirdi beni!


Lebon, Narmanlı Han'ın dor sütünları, İsveç Konsolosluğu önünde Aşık Veysel'den Kara 'ı sazının akortsuz tellerinin vurarak söyleyen 75'lik teyze, Tünel'den tramvaya binenlerin itiş kakışına karıştı gözlerim.
Nasıl bir zenginliktir bu, nasıl bir kakofoni, nasıl bir bitmeyen enerji taşır içinde. Ey Beyoğlu büyüksün! Zaman tünelinden aşırıp beni nasıl da şimdiye ışınladın. Dinlerin, dillerin, renklerin buluştuğu güzeller güzeli "Pera" sen bize armağansın, İstanbul'un Ecesisin.




Artık yer altına inme zamanı gün geceye dönmeden varmalı eve, dökmeli kitapları, eşyaları odaya, zevk-ü sefa içinde solumalıyım yeniden Beyoğlunu. Bir açık hava müzesini gezdim, renklendim, doydum, doyuruldum. İşte İstanbul'da yaşamanın keyfine varma, oh be hayatın göbeğinde, aranızdayım deme zamanıdır şimdi!.